PUSLU KITALAR ATLASI


Puslu Kıtalar Atlası’nın “Yeraltı”sı

Bünyamin’in yolculuğunun bu kısmında ona Verdapet ona yoldaşlık eder. (Ermeni müziğin babası olarak kabul edilen Verdapet ; Kütahya doğumludur. Türkçe,Kürtçe,Ermenice bir çok türküyü derlemiş olan kompositör 1915 olayları sırasında Halide Edip tarafından himaye edilmiştir.) Kitaptaki bu bölümün sınaması sekiz köşeli yıldız şeklindeki kaleden bir casusu kaçırmaktır. Yazar kalede yalnızca bir casus olarak ve casusun bakış açısıyla varolabilmiş görünüyor. Nitekim Vardepet ve Bünyamin de ancak bir “lağımcı” olarak yeraltından kaleye girebilecektir. Sekiz köşeli yıldız Selçuklu mimarisinde Cennet’i temsil eder. “Bilen-bilici” bir bilinçle buraya girmesinin imkanı yoktur. Yolu bilinçaltından geçer ki yeraltindaki dehlizlerde gordüğü devasa kertenkele kafatası vb motifler onun için ilkel ve hükmedilemez duruma isaret eder ve çokça korku yaşar. Bu arada Ebrehe’nin ordusu ancak kuzeyden saldirma emri almıştır oysa ki en zayıf yön güneydoğu (kıble-kabe) dur. Kabeyi yıkmak isteyen Ebrehe bildiği tek yol olan kuzeyli aklını kullanmak zorunda kalmıştır. Sonrasında da zaten namazını kıbleye değil kuzeye dogru kilacaktır Gene de çabasından vazgeçmeyen Ebrehenin devamlı aradığı para gerçekte Simyacıların aradığı “Prima Materia” dan başkası da değildir. Bu arada Vardepet yeraltında/bilincaltında yediği kuvvetli bir darbenin etkisiyle ciğerlerinde sıkışıp onu devamlı öksürten elması çıkarır. Ne kadar kıymetli oldugunu anlasa da onu yeryuzune/bilince çıkarmaya izni yoktur. Dehlizde kendi eliyle tutuşturdugu bir barut ficısının patlamasıyla ölecektir.

İktidarsızlık ve kısırlık postmodernist anlamın mahkum oldugu bir sonuç olarak roman karakterlerinin şahsında beliriyor.
Kurtarılmak istenen casusun yeraltından yukarıdan acılan bir deliğe sığmayıp (fazlaca yemek yediginden karnı bir hamile gibi şiştir) güçlükle aşağı çekilmesi, elkimya labaratuarında kürevi bir şekilde karnı açılan adamın içinden sadece bagırsak ve iç organların cıkması, son sahnede hamile olmadığı halde koca göbekli olup koridora sıkışan Binbereket(kybele) artık gerçekleşemeyecek olan doğumu anlatır. Kadın ve erkegin yani bilinç ve bilinçaltının teması yitirilmiştir. Anima animusa kurban edilmistir ki yazar romanında en önemli görev olarak bilme’yi öne çıkarmıştir. Kadın, sadece erkek kılığındayken sesini duyurabilir. O kadarki roman boyunca bir kadının agzından duyabilecegimiz tek cümle ‘dünyanın en tatlı’ o sesi ile şöyle der: Maya imya aglaya… Hangi dilde söylendiği belli olmayan bu cümle bize yalnızca ağlamamazı hatırlatmaktadır. Aglaya’nın Budala romanından alıntılandıgını düşünürsek belki de budalalılığımıza…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s