Güz vakti, nar ekşisi yapılacak. Çiçekliğinden aşina olduğum meyvelere ulaşmak için roma mızrağına benzer dikenlerin içinden dolandırdığım ellerimle yakaladığım narları kendi ekseninde döndürüp dalın mukavemetini azalttıktan sonra kendime doğru çekip koparıyorum. Basit bir tamlıkla beraber içimi kaplayan sevinç aşka benziyor, taşıyorum,deliriyor muyum ne ? Sanmam deliliğimin tam olarak farkındayım çünkü. Pırasa,kereviz ,karnıbahar ve lahanalar suyla beraber canlanıyor. Maydanoz,tere ve roka tohumlarını serpiştiriyorum. Karıncalar yürütmese bari. Portakal ve mandalina ağaçlarından kimisi kurudu. Hastalıklı bir ağaçta kullandığım testere neden oldu sanırım. Her işe ve ilişkiye temiz bir zihinle başlamak lazım değilse hastalığı bulaştırıp, neden ben demek mukadder. Gözüm kayısı ağacına takılıyor. Kökü tam olarak nerede bitip gövdesi nerede bitiyor kestiremiyorum. Ağacın çekirdek haline dek izini sürüyorum bu belirsiz sınırın. Çekirdekte birleşiyorlar. Çekirdek yok mu sahi şimdi? Bir şekilde hala var olduğunu hissediyorum ancak açıklayamıyorum. Yukarıdaki bir dalı kestiğimde kökü de kesmiş oluyorum çünkü o dalı besleyen kök artık işlevini yitiriyor. Ne kadar da biz. Doğa ve bilinç arasında kurduğum benzerlik zorlama mı ? Belki… Ellerimle calışmak zihnimi de doğanın parcası kılıyor. Geçmişte bu topraklarda elleriyle çalışmak soylu bir hareket değildi. Tragedyalar niçin soyluların soyu sopu ve ölümüyle ilgilidir ? Sıradan insanın tragedyası olamaz çünkü o hayatın bir tragedya oldugunu bilir. Ölümünü,hastalığını ,çirkinligini saklayacak bir maskesi yoktur. Bu yüzden hayatı komedidir onun. Her türlü çirkin hareket kötü söz sahnelenebilir seyircinin önünde.